Haber

Elinizdeki o küçük, parlak dikdörtgen… Sabah uyandığınızda baktığınız ilk yüz, gece yatmadan önce vedalaştığınız son dost. Hayatınızın organizatörü, sosyal bağlantılarınızın merkezi, bilgiye açılan kapınız. O olmadan bir gün bile geçiremeyeceğinizi düşünüyorsunuz, değil mi? Size yıllardır onun fiziksel tehlikelerinden bahsettiler: Elektromanyetik radyasyon (EMF), beyne olan etkileri, uyku düzenini bozması… Bunların hepsi doğru. Ama bunlar, buzdağının sadece

Eminim bu tavsiyeyi yüzlerce kez duymuşsunuzdur. Kendinizi kötü hissettiğinizde, endişeli veya karamsar olduğunuzda, iyi niyetli bir arkadaşınız veya bir kişisel gelişim kitabı size o sihirli formülü fısıldamıştır: “Sadece pozitif düşün!” Ve siz de denediniz. Gerçekten denediniz. İçinizdeki o sıkıntıya, korkuya veya kedere rağmen, aynanın karşısına geçip “Ben mutluyum”, “Ben bolluk içindeyim”, “Her şey yolunda” diye tekrarladınız.

Etrafınıza bir bakın. Gece gündüz demeden, kan ter içinde çalışan, zeki, yetenekli ama bir türlü finansal olarak dikiş tutturamayan insanlar… Ve bir de, sanki her dokunduğu altına dönüşen, fırsatları mıknatıs gibi çeken, zahmetsizce bolluk içinde yaşayan o küçük azınlık… Hiç merak ettiniz mi, aradaki fark ne? Size yıllardır aynı hikayeyi anlattılar: “Daha çok çalış”, “Daha

Gecenin bir yarısı… O uyurken, telefonunun ekranı komodinin üzerinde karanlıkta parlıyor. Sizin ise kalbiniz, göğüs kafesinizi delecek gibi atıyor. Zihninizde fırtınalar kopuyor: “Sadece bir bakış… Merakımı gidersem rahatlayacağım.” Bir yanınız bunun ne kadar yanlış, ne kadar zehirli olduğunu haykırırken, diğer yanınız o bilinmezliğin yarattığı kaygıya daha fazla dayanamayacağını fısıldıyor. Bu anı yaşıyorsanız, o telefonu elinize